Bu Blogda Ara

17 Ocak 2020 Cuma

2. Dünya Savaşı Sonrası ''Yeni'' Dünya Düzeni


İkinci Dünya Savaşı'ndan İttifak Devletleri'nin galip çıkması, Avrupa'da Nazi Almanyasının yarattığı tehlikeyi bertaraf etmeyi başardı. Savaşın sonunda Sovyetler Birliği'nin ve komünist ideolojinin güçlenmesi ise yeni bir dünya düzenini ortaya çıkardı. 1943-1945 yıllarında "Büyük Üçlü" olarak adlandırılan ABD, Sovyetler Birliği ve İngiltere arasında gerçekleşen Tahran, Moskova, Yalta ve Potsdam konferanslarında yeni dünya haritası adeta bu üç ülkelerin liderleri tarafından çizildi. Avrupa'da Romanya, Yugoslavya, Macaristan, Bulgaristan ile Baltık ülkeleri Estonya, Letonya ve Litvanya Sovyetler Birliği hakimiyetine geçerken Batı Avrupa'nın kontrolü ABD ve İngiltere'de kaldı. Almanya, savaşın ardından ikiye bölünerek 4 farklı devlet tarafından paylaşıldı. Doğu Almanya'da Sovyetler Birliği hakim olurken İngiltere, ABD ve Fransa da Batı Almanya'da farklı bölgeleri kontrolüne aldı.

Savaşın ardından Sovyetler Birliğinin Avrupa'da yayılmacı politikasını devam ettirmesi, ilerleyen yıllarda dünyayı iki kutuplu bir hale getirecek sürecin temellerini attı. Bu durum, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından süper güç haline gelen ABD'nin dünya lideri rolünü İngiltere'den devralması ve Sovyetler Birliği'nin karşısına Batı blokunu temsil eden tek süper güç olarak çıkması sonucunu getirdi. Böylece 1950'li yıllardan itibaren Sovyetler Birliği ile ABD'nin başını çektiği Batı bloku arasında uzun yıllar sürecek Soğuk Savaş dönemi başladı.

16 Ocak 2020 Perşembe

Birinci Dünya Savaşının Uluslararası İlişkilere Etkileri


     Birinci Dünya Savaşı öncesi uluslararası sistemin en önemli unsuru savaşlardı. Bu savaşlar her daim bir hedefe ve sonuca bağlı kalmıştır. Ancak bu büyük savaş ise ülkeleri kazanan-kaybeden fark etmeksizin topyekûn giriştikleri ve yenilen devletlerin sadece kayıtsız şartsız teslimiyetlerini gerektiren bir sonuca bağlamıştır. Tabi ki bu büyük savaşta aslında kazanan taraf hiç olmadı. Savaş sonunda galip gelen ülkeler bile gerek ekonomik gerekse nüfus bakımından çok büyük kayıplar vermişler ve birçok devletin ekonomisi zayıflamış hatta yok olmaya yüz tutmuştur. Bu savaşın tek kazananı uluslararası ilişkiler olmuştur diyebiliriz. Şöyle ki uluslararası ilişkiler sisteminin gerek güvenliği gerekse disiplini bakımından yoğun ilgi görmüş ve yaşanan bu savaşın tekrarlanmamasına özen gösterilmiştir diyebiliriz. Hatta uluslararası ilişkilerin ilk kürsüsü de bu savaştan sonra 1919 yılında Galler-Aberystwyth’de University Collage Of Wales’de kurulmuştur.
     Birinci Dünya Savaşı’nın uluslararası ilişkilere bir diğer etkisi de bazı devletlerin kendi ekonomilerinde planlı ekonomiye geçmeleri olmuştur. Planlı ekonomiye en büyük örnek, bu savaş sırasında Bolşevik ihtilalinin gerçekleşmesi sonucu Çarlık Rusya yerine kurulan Sovyetler Birliği (SSCB)’dir. Bu planlı ekonomi düşüncesi uluslararası ekonomiye hâkim olan liberal ekonominin yerine gelmiştir.
     Bu büyük savaşın uluslararası ilişkilere bir diğer etkisi yenilen devletlerin siyasal yapısının değişmesidir. Savaş sonunda Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorlu dağılmak zorunda kalmış ve birçok ulus devlet oluşmuştur. Zaten ulus devlet kavramı da bu savaştan sonra ortaya çıkmıştır. Bu gelişme ise milliyetçiliğin zeminini hazırlamıştır ve bu oluşumdan sonra faşizm ve komünizm gibi fikirler ilerleyen yıllarda baş göstermiştir. Bu imparatorlukların dağılmasından sonra ortaya çıkan ulus devletlerse elde ettikleri topraklarla yetinmeyip bazı iddialarla daha fazla toprak istemişlerdir. Birinci Dünya Savaşı Avrupa’nın dünya üzerindeki hakimiyetinin son bulması ve onun yerini Avrupa’nın dışında ABD ve Japonya gibi aktörler almıştır. Dolayısıyla güç dengesi doğuya ve batıya yayılmıştır. Avrupalı devletlerin zayıflamasıyla da sömürge imparatorlukları da güç kaybetmiştir.
     Savaşın sonunda galip gelen devletler kendi çıkarları doğrultusunda ilerlemeye başlayınca uluslararası sistemin güvenliğini de tehlikeye atmışlardır. Bu kadar büyük bir savaştan sonra en idealist olanlar bile uluslararası hukuka, uluslararası norm ve ahlaka, uluslararası kuruluşlara güvenlerini yitirmişlerdir. Bunun sonucunda ortak güvenlik tartışmaları artmıştır. Ortak güvenliğin en önemli sunucusu ise ABD Başkanı Woodrow Wilson’dır. Wilson Avrupa güç dengesinin yerine yeni bir uluslararası sistemin kurulmasını istemiştir. Wilson inşa etmek istediği yeni dünya düzeninin merkezinin Milletler Cemiyeti olmasını istiyordu. Ama buna karşılık tüm çabalarına rağmen ABD’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesine Kongre’ ye kabul ettiremedi. Bu uluslararası güvenliği sağlamakla yükümlü Milletler Cemiyeti görevinde yetersiz kalmıştır. Ve bu ortak güvenliğin en büyük destekçisi Avrupa dışındaki güç olarak kalmayı başaran ABD Başkanı Woodrow Wilson’dır.
     Birinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası ilişkilerin özerk bir disiplin sistemi ortaya çıkmıştır. Bu disiplin sisteminin diğer disiplin sistemlerinden ayırmaksa mümkün değildir. Zira uluslararası hukuk, uluslararası iktisat, siyaset bilimi ve sosyoloji hepsi bir bütündür. Uluslararası ilişkilerin siyaset eğilimli bir disiplin düzeninin olması ise ABD’deki siyaset bilimi bölümlerinin etkisi bulunur. Uluslararası ilişkiler, siyaset biliminin bir alt dalı olarak görülmesi ise yoğun ilgi görmüştür. Uluslararası İlişkilerin bir disiplin olarak doğmasının ve disipline bağlı olarak gelişmesinin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ‘’idealizm’’ ekseni etrafındaki tartışmalardan kaynaklanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise uluslararası ilişkiler realizm ile daha bir ivme kazandı. Genelde, Birinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı ve daha önce eşi ve benzeri görülmemiş felaketin tekrarının yaşanmamasını önleme ve dünya barışını düzenine oturtma çabaları uluslararası ilişkiler sisteminin kurulmasında ve güç kazanmasında ki esas sebeplerden biri olmuştur.
     Bundan yola çıkarak söylemek gerekirse Birinci Dünya Savaşı’nın uluslararası ilişkilerdeki öneminin ve etkisinin büyük olduğundan bahsedebiliriz. Aslında uluslararası ilişkilerin temelinde yatan hatta en büyük destekçisidir diyebiliriz. Bu oluşumun kuvvetlenmesi üzerine dünya üzerindeki savaşlardan bıkkınlık artmış ve barışı arayışlar başlamıştır. Bu büyük savaşın ardından çıkabilecek savaşların engellenebilmesi için yeni dünya düzeninin sağlanmasının gerekliliğini üzerine entelektüel bir çalışma alanı ortaya çıkmıştır. Özetle Birinci Dünya Savaşı uluslararası ilişkilerin tarihinde bir dönüm noktasıdır demek mümkündür.